Ölüm ve Cenaze Merasimi
“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan,
canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır
gösterenleri müjdele.” (Bakara 155)
“İnsanlar,(sadece)”İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını
mı sandılar?” (Ankebut 2)
Buna göre; diğer bütün canlı varlıklarda olduğu gibi insanın
da belirli bir ömrü ve takdir edilmiş bir eceli vardır. Bu Allah cc
ın ilahi bir kanunudur. Ancak İslam’a göre ölüm; bir son ve yok
olma değil, yeni ve ebedi bir hayatın başlangıcıdır. Bu nedenle
insana duyulan saygı, ölümle sona ermez. Onun manevi hatırasına
duyulan saygı devam eder, dualarda ve sohbetlerde hayırla
anılır, anılmalıdır. Ölen bir kimse hemen unutulamaz. Çünkü
onun akraba, komşu, çevre ve diğer yakınlarının bağlılıkları ve
hatıraları vardır. Dünyada iken yaptığı güzel amellerin mükâfatını
da ahirette görecektir.
İlk Ölüm Anı ve Ölüm Haberi
Şüphesiz ki ölüm; geride kalanları üzüntü içinde bırakan bir
olaydır. Şayet ölen kişi; aile fertlerinden biriyse bu acı ve üzüntüyü
daha da arttırmaktadır. Çünkü yaratılışın bir özelliği olarak kişi
öncelik sırasına göre; anne, baba, çocuk, kardeş, akraba, komşu,
arkadaş ve diğer insanlara karşı sevgi ve acıma duyguları taşımaktadır.
Müslüman inancının gereği olarak kendisine ulaşan bu tür haber ve olaylara karşı sabırlı olmalıdır. Nitekim Kur’an’ı kerim de; insanın benzer acı ve üzüntülerle imtihan edildiğini haber vermektedir:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar,
canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele” ( Bakara; 2/ 155).
“Onlar, başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her
şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler” (Bakara; 2/156).
Hz. Muhammedin Ölümü
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de
peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse
gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye
dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri
mükâfatlandıracaktır” (Al-i İmran; 3/144).
Görüldüğü gibi bu vefat olayı insanlara çok ağır gelmiştir.
Ancak bu ayetin işareti üzerine herkes Allah’ın takdirine rıza
göstererek sabır ve tahammül etmiştir. Böylece acıklı da olsa
herkes onun ölümünü kabullenmiştir.
Cenaze olan yerde ve mahalde ölüye ait olmak üzere kur
an ı kerim okumak sonradan oluşan bir uygulamadır ki ölüye
hiçbir faydası da yoktur. Ancak tabii ki toplumumuzda bir cenaze
sektörü oluşmuştur. Bu tür uygulamalardan bu sektör bir
takım menfaatler elde ederler. Bu tür uygulamaları da İslami ya
da İslami değildir gibi kategorize etmektense gücü yetenlerin din
adına değilde, sosyal yardım olarak bu sektöre katkı sağlamaları
normaldir.
Teçhiz, Tekfin ve Defin İşlemleri
Ana rahmindeyken verilen enerjinin sonlanması haline
ölüm denir. Cenaze için yapılması gereken hazırlıklara “teçhiz”,
kefenlenmesine “tekfin”, kabre konulmasına da “defin” denir.
Buna göre, ölen bir Müslüman’ı yıkamak, kefenlemek cenaze
namazını kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek müminler için
farzdır. Bu nedenle ölüm olayı tahakkuk edince, söz konusu işlemleri;
en yakınları veya komşu, dost ve arkadaşları tarafından
süratle tamamlanmalıdır.
Çünkü cenazenin ihtiyaçtan fazla ailesinin gözü önünde
hapsedilip bekletilmesi doğru değildir. Nitekim Hz. Peygamber
dönemindeki uygulama da bu istikamette olmuştur. O halde
geçerli bir mazeret yoksa cenaze bir an önce istirahatgahına tevdi
edilmelidir. Bu durumda akraba, komşu, arkadaş ve diğer yakınlarının
cenaze namazını kılmak için gayret sarf etmeleri gerekir.
Zira Cenazenin taşınmasına yardımcı olmak ve kabristana kadar
eşlik etmek de güzel hasletlerdendir. Eğer mümkünse cenazeyi
aile efradı yıkamalı tekfin ve tefin işlemlerini kendileri yapmalıdır.
Kadınlarımızın da tefin işlemlerinde özellikle bayanların tefin
işlerinde yer alması zaruridir.
Ölene Ağlamak ve Ağıt Yakmak
Ölünün başında, cenazenin defninde ve kabir ziyareti esnasında
bağırıp çağırmadan, yaka paça yırtamadan sessizce ağlamak
veya hüzünlenmek doğal bir olaydır. Çünkü bu tür bir ağlama
insanlardaki acıma ve merhamet duygusunun dışa yansımasıdır.
Buna rağmen Yüce Allah sabır ve teslimiyet içinde olanları, acı
ve musibetlere tahammül edenleri de övmüştür. Nitekim Hz.
Peygamber oğlu İbrahim vefat edince hüzün ve teessüründen
dolayı gözyaşlarını tutamamıştır.
Görüldüğü gibi sesini aşırı yükselterek ağlamak, çirkin söz
söylemek, bağırıp çağırmak, ağıt yakmak, üstünü başını dövmek
ve yolmak doğru değildir.
Cenazeyi Alkışlamak
Vefat edenin cenaze işlemleri yerine getirilirken riayet edilecek
önemli bir husus da; ahiret âlemini düşünmek, ölümü hatırlamak,
ondan yeterince ders ve ibret almaktır. Nitekim Kur’ân’ı kerim
de de açıklandığı gibi insan nerede olursa olsun mutlaka bir gün
ölümle yüz yüze gelecektir:
“Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler
içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır…” ( Nisa; 4/78)
Cenaze törenlerinde acı, ızdırap, gözyaşı, hasret, ayrılık ve
üzüntü dolu bir yas ve matem atmosferi oluşmaktadır. Buraya
katılan herkes; tam bir sükûnet, teslimiyet ve tefekkür halini
yaşamaktadır. Hal böyle iken; bazı cenazelerin; camiye ve kabristana
nakli esnasında alkışlamak kültürümüzde bilinmemektedir.
Cenazenin alkışla defnedildiği bir döneme rastlanmamıştır. Alkış,
daha çok hayatta olanlara takdir hislerini dile getirmek için ya
pılır. Geçmişte ve günümüzde yapılan birçok toplantı, tören ve
protokol hizmetlerinde yapılan alkışlar da bu amaca yöneliktir. Bu
noktayı şöyle açıklayabiliriz. Birçok insan bir hatibin konuşması
sırasında veya sonrasında onu takdir etmek için alkışla beraber
ıslıkta etmektedir. Hâlbuki ıslık protesto demektir. Ancak toplumumuz
bu tür uygulamalardan habersiz olduğu için takdir ediyorum diye ıslık çalmaktadır.
Mekkelilerin Örneğinde Olduğu Gibi
“Onların, Kâbenin yanında duaları, ıslık çalıp el çırpmaktan
ibarettir” (Enfal; 8/35)
Bu ayetle ilgili tefsir kaynaklarına bakıldığında müşriklerden
bazı erkek ve kadınların Kâbe’yi çıplak olarak tavaf ettikleri
anlaşılmaktadır. Ayrıca bunlar; tavaf sırasında el parmaklarını
birbirine kenetleyip ağızlarına götürerek ıslık çalıyor, bir taraftan
da ellerini çırparak alkış tutuyorlardı. Bu da iddialarına göre
onların duasıydı. Islık ve el çırpma olayı dua, ibadet ve hatıra
adına yapılmış olsa bile tasvip görmemiştir. Hangi amaçla yapılırsa
yapılsın cenaze törenlerinde alkış tutmak ve slogan atmak
cenazenin defin adabıyla uygun düşmemektedir. Kaldı ki alkış
cenazeye olan saygıyı yok etmektedir. Alkış ve ıslık hiçbir ilmi
temeli olmayan davranışlardır.
Cenaze Merasimlerindeki Hurafeler
Ölenlerin Arkasından Kur an ı kerim Okumak
Ölülerin “olmayan” ruhları için Kur’ân ı kerim okunup
hâsıl olan sevap onların olmayan ruhlarına bağışlanmaktadır.
Ayrıca; ölenin yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gecesi gibi belli
gün ve gecelerinde okunan hatim ve mevlit merasimleri hurafe
adetlerdendir.
-Kabrin yanında namaz kılmak, üzerine kubbe yapmak,
mescit inşa etmek, mum yakmak ve bez bağlamak da geçmiş
bazı din, örf, adet ve kültürlerin kalıntısı olan hurafelerdir.
Kabir Ziyareti
Kabir ziyareti; tarihin her döneminde insanın ilgi, merak
ve heyecanına neden olmuştur. Kabirlere mezar denmesinin
bir sebebi de budur. Çünkü mezar ziyaret edilen yer anlamına
gelmektedir. Bu yüzden günümüzde; “mezarı ziyaret” ifadesi,
“kabri ziyaret” ifadesinden daha yaygın olarak kullanılmaktadır.
Başlangıçta iyi niyetle yapılan kabir ziyaretleri zamanla ifrat
çizgisini aşarak hurafe ve batıl inançlara neden olmuştur. Bu
sebeple bazı dönemlerde ve bölgelerde mezarlıklar bir umut
kapısı haline gelmiştir. Başları darda kalan, hastalıklarına deva
arayan bazı kimseler mezarlıklara koşmuştur.
İslam’ın doğuşu sırasında Arabistan daki müşrikler ölülerden
medet bekliyorlardı.
İnsanlara “tek Allah İnancı”nı getiren İslamiyet; şirk, küfür,
batıl inanç ve benzeri davranışların canlanmasına yol açabilecek
hareketleri yasaklamıştır. Kabir ziyareti de bunlardan biridir.
Nitekim Hz Peygamber İslam’ın imanı prensipleri; Müslümanlar
tarafından iyice anlaşılıp gönüllere yerleşinceye kadar kabir ziyareti
konusunda dikkatli ve temkinli davranılmasını istemişlerdir.
Ancak iman prensipleri kalplere yerleşip, yanlış inançlara sapma
ve kabirlere tapınma endişesi ortadan kalkınca; kabir ziyaretine
izin verilmiştir.
Hz. Peygamberimiz, kabir ziyaretinin amacını bildirmektedir.
Bu da ölümü ve ahiret hayatını hatırlamaktır.
“Kabir ziyaretine mutlak anlamda izin verilmiştir. Ziyaretçinin
kadın veya erkek olması, ziyaret edilen kabrin Müslim veya
gayri Müslim’e ait bulunmasının arasında bir fark yoktur. Zira
kabir ziyaretindeki izin umumidir. Nitekim kabir ziyaretinde ki
yasak ta vaktiyle umumiydi. Böylece erkekler için de kadınlar
için de caiz oldu
Kabir ziyareti yapanlar ölüleri şöyle selamlamaları ve dua
etmeleri tavsiye edilmiştir:
“Ey müminler topluluğu! Allah’ın selamı üzerinize olsun.
Biz de yakında size katılacağız.”
Ölenin Vasiyeti
İnsan hayatta olduğu müddetçe malını dilediği gibi tasarruf
etme hakkına sahiptir. Sağlığında arzu etmesine rağmen yerine
getiremediği bazı işlerini, vasiyet ederek yerine getirilmesini
isteyebilir. Bu arzu ve istek bazen hastalık halinde akla gelir,
bazen de hastalığının uzaması nedeniyle mala muhtaç olma
ihtimalini düşünerek ölümünden sonra da yerine getirilmesini
isteyebilir. Kişi ölümden sonra geçerli olmak üzere iyilik ve hayır
amacıyla vasiyet yapabilir. Nitekim Kur’ân ı kerimde; ölüm anı
yaklaştığında eğer kişi geriye bir mal-mülk bırakmak istiyorsa
meşru bir tarzda vasiyette bulunmasını önermiştir.
Vasiyetin edilen malın, kişinin ölümünden sonra tartışmaya
ve kavgaya sebep olmaması gerekir. Vasiyetin yazılı ve resmi
olması gerekir.
Öleni Hayırla Anmak
İslam insana; hayatta olduğu gibi, vefatından sonra da büyük
değer vermiştir. Bu nedenle ölen kimsenin kötülüklerini,
ayıplarını, suçlarını araştırmak ve hakkında dedikodu yapmak,
sağlığındaki davranışlarına bakarak kınamak ve hakkında kötü
sözler doğru değildir.
Öldükten Sonra Dua Etmek
“Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının
affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini
yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı sıla-i
rahmi ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak”
buyurmuştur. Ancak ölenin amel defteri kapandığından ölen
şahsa bir iyilik veya bir kötülük gitmez. Bu konuda da hurafe
inançlar mevcuttur.
Ölen insanın yakın ve uzak çevresine borçları varsa varisleri
tarafından ödenmelidir. H.z Peygamberimiz cenaze namazlarını
kıldırmadan önce varislerine ölenin borcunun olup olmadığını
sorardı. Şayet borcu olan varsa yakınlarına ödemelerini emreder,
ondan sonra namazlarını kıldırırdı.
Taziyede Bulunmak
Hem ölen insana hem de geride kalan yakınlarına karşı
yerine getirilmesi gereken bir görev de taziyedir. Taziye ölünün
yakınlarına, “Allah rahmet etsin! Başınız sağ olsun! Allah geride
kalanlara ömür versin” gibi sözlerle sabır dilemek, rahatlatıcı ve
teselli edici sözler söyleyerek, acı ve üzüntülerini paylaşmaktır.
Taziye vesilesiyle ölen kişinin affı için dua edilir. Taziye
süresi genel olarak aynı yerde yaşayanlar için üç gündür. Ancak
yöresel olarak değişkenlik gösterebilir. Kısa tutulmasının sebebi
ölenin yakınlarının fazla hüzün yaşamamsı içindir.
Müslümanların sağlıklarında birbirlerine karşı görevleri
bulunduğu gibi ölüm sonrasında da görevleri vardır. Ölenin
Müslümanın teçhiz ve tekfin işlerini yapmak, cenaze namazını
kılmak, arkasından hayır dua etmek, geride kalanlara baş sağlığı
dilemek, bu görevlerin başında gelir.
Ölen insanlar hayır ile yâd edilmeli, ölümden ibret alınmalı,
ölümü hatırlamak için kabirler ziyaret edilmelidir. Ölenin arkasından
bağırıp çağırarak, yaka paça yırtarak ağlamak, cenazede alkış tutmak, tefinden sonra talkın yapmak, kur an ı kerim okumak, hadimler indirmek, amel defteri kapanmaz düşüncesi ile hasenatta bulunmak İslam’a uymayan davranışlardır.
Kabir Adabı ve Kabir Azabı
İslam inancına göre insan topraktan yaratıldığı için, yani Hz.
Âdem topraktan diğer üremeler ise belirli bir sistem çerçevesinde
meydana gelen insan topraktaki mineralleri ve elementleri bünyesinde
taşıdığı için öldüğü zaman yeniden Toprak olması için yerin bir metre kadar altına gömülerek çevreyi rahatsız etmesi engellenmiş olur. Ölümü hatırlamak ve ölen kişiye saygınlıktan dolayı kabristanlıklar ziyaret edilir.
Kabristan ziyaretlerinde ölen kişiye öldüğü anda yapılan
ağıtlardan başak bir ağıt yapmak yanlıştır. Üzüntüleri belirten
sözler kullanılarak kişinin kendi ölümünü düşünür ve geri
dönülür.
Bunların dışında kabristanlıklarda yapılan dua ve törenler islam dininde yoktur.
“Sabah akşam kendilerine cehennem ateşi hatırlatılıp duruldu.Kıyamet koptuğunda da fravun ve adamlarını atın o şiddetli azaba denilecek.” (mümin 46)
Kabir azabı konusu da vahyin dışında gelişen ve hurafeleşen
kültürün en önemli konularındandır. İnsanın yaradılışını bilmeyen
islam âlemi, vahiyden uzak olan yaşantısının tabii olarak kabul
edebileceği hurafelerden kabir azabını da ballandırarak ve bir
korku dini ortaya koyarak sunmuşlardır. Hâlbuki insanlık topraktan
gelmiş ve öldüğünde de toprak olacaktır. Kabir ise bu toprak
olacak olan insan için sadece ve sadece canlılara verilen değerden
dolayı ölülere gösterilen son saygıyı ifade eder. Bu konuda ayet
bulamayanlar yukarı da ki ayeti hadisler doğrultusunda tercüme
ederek delil saymışlardır. Bir mizah olarak değerlendirdiğim
bu konu o kadar ciddiye alınmış ki insanlar cehennem yerine
kabirlerden korkma cihetine gitmişlerdir.
Melekler insanlardan farklı varlıklar olması bir yana meleklere
kötü melek iyi melek diye yakıştırma yapmakta ayrı bir
sorundur. “münkereyn” iki adet kötü melek demektir. Münker
ve nekir meleklerin adlarını da böyle koymuşlardır. Bunlar tamamen
uydurma olduğu gibi kabir azabı ve kabir sorgusu da
aynı ölçüde uydurma ve hurafedir. Allah cc ın hesaba çekeceği
yer mahşerdir. Yani kıyametten sonra yeryüzünde yeni bir sistem
oluşturacak olan Allah cc o sistem içerisinde insanları yeniden
dirilterek hesaba çekecek ve yine ceza ve mükâfat yerleri de o
zaman Cehennem ve cennet olarak oluşturulacaktır.
Kur an ı kerimi namazlar da cenazelerde ve bazı özel gün
ve gecelerden sadece Arapça olarak okuyanlar ise bu kitaptan
hiç bir şey anlamayanlar olarak mahşerde üzüntüye uğrayacaklardan
olacaklardır.
Sırası gelmişken tarihten bir hadise anlatmak istiyorum;
Yavuz Selim mısırın fethinden sonra Kahire yi gezerken,
kahire valisine şu mıntıkaya bir cami ve külliye için İstanbul’dan
size projeler göndereceğim der. Yavuz Selim İstanbul’a döner ve
projelerini gönderir, bir yıl veya daha sonra Kahire ziyaretinde
padişah Yavuz Selim, bakar ki cami ve külliye yapılması düşünülen
alana bir kazma bile vurulmamış. Bunun üzerine valiye
dönerek ben size burasının projelerini göndermedim mi diye
sorar, vali ise şu manidar cevabı verir. Evet, padişahım sizin
gönderdiklerinizi biz her gün üç kez öpüp alnımıza vuruyoruz,
lakin biz Osmanlıca bilmediğimiz için içerisinde ne olduğunu
anlayamadık der.
Bugün islam alemi bu olaydan farklı değildir. Kur an ı kerimi
mukaddes kitap olarak kabul etmiş ve gereken saygıyı göstermiş
ancak içeriğinde neler yazdığını öğrenmek-okumak istememiştir.
Bir cehalettir sürüp gitmektedir.
(Kur’an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve küfre sapanların
üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin 70)
Yine bir insan ölmeye başlamasıyla hemen kur an ı kerime
sarılıp okunmaya başlanılmaktadır. Hatta bu iş birçok yerde sektör
haline getirilmiştir. Ölüye nasihatler edilip durulmaktadır. Ölülere
kötülük yapmayın, adam öldürmeyin, bozgunculuk yapmayın,
komşularınızla iyi geçinin namaz kılın, zekât verin, Allah yolunda
infak edin gibi birçok nasihatler yapılmaktadır. Özellikle okunan
Yasin suresinin yetmişinci ayeti yukarıda anlatılmıştır.
Kabirdeki manzara ise daha da vahimdir. Kabirdeki yeni ölüye kopya vermek gibi (talkın) uygulaması yapılmaktadır. Yine ölü kabirdeki sorgu öncesi canlanacak ve kalkmaya çalışacak, bu canlanmadan sonra ölecek ve münker ve nekir adında uydurulan iki melek sorguya gelecektir. İşte tam bu sırada da hoca efendi kopya vermeye başlamaktadır. Bazı yerlerde bu kopya bir kâğıda yazılarak ölen kişinin yüzünün önüne konmaktadır.
Bu anlattıklarımın hiç birinin uzaktan ve yakından Allah cc ın dini ile ilgisi yoktur. Vahiyden uzak hurafeleri din olarak algılamış toplulukların işleridir bunlar.
İnsanların bir kısmının kabri olmamaktadır.
Ya denizde boğularak ya da bir şekilde kabre konmayan kişilere ise kabir sorgusu nasıl olacak diyerek dalga geçmezler mi Müslümanlarla. Öyle ya adamları yakıp küllerini de nehire atıyorlar. Hulasa bütün bunlar Allah cc indinde kabul görmeyecekfiillerdir.
Eğer bu insanlar vicdanlarına danışarak bu işleri düşünseler vicdanları bu yapılanların doğru olmadığını onlara anlatacaktır
|