ÖLÜM VE CENAZE ANLAYIŞIMIZ

 

Ölüm ve Cenaze Merasimi

 

“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan,

canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır

gösterenleri müjdele.” (Bakara 155)

 

“İnsanlar,(sadece)”İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını

mı sandılar?” (Ankebut 2)

 

Buna göre; diğer bütün canlı varlıklarda olduğu gibi insanın

da belirli bir ömrü ve takdir edilmiş bir eceli vardır. Bu Allah cc

ın ilahi bir kanunudur. Ancak İslam’a göre ölüm; bir son ve yok

olma değil, yeni ve ebedi bir hayatın başlangıcıdır. Bu nedenle

insana duyulan saygı, ölümle sona ermez. Onun manevi hatırasına

duyulan saygı devam eder, dualarda ve sohbetlerde hayırla

anılır, anılmalıdır. Ölen bir kimse hemen unutulamaz. Çünkü

onun akraba, komşu, çevre ve diğer yakınlarının bağlılıkları ve

hatıraları vardır. Dünyada iken yaptığı güzel amellerin mükâfatını

da ahirette görecektir.

 

 

İlk Ölüm Anı ve Ölüm Haberi

 

Şüphesiz ki ölüm; geride kalanları üzüntü içinde bırakan bir

olaydır. Şayet ölen kişi; aile fertlerinden biriyse bu acı ve üzüntüyü

daha da arttırmaktadır. Çünkü yaratılışın bir özelliği olarak kişi

öncelik sırasına göre; anne, baba, çocuk, kardeş, akraba, komşu,

arkadaş ve diğer insanlara karşı sevgi ve acıma duyguları taşımaktadır.

Müslüman inancının gereği olarak kendisine ulaşan bu tür haber ve olaylara karşı sabırlı olmalıdır. Nitekim Kur’an’ı kerim de; insanın benzer acı ve üzüntülerle imtihan edildiğini haber vermektedir:

 

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar,

canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele”           ( Bakara; 2/ 155).

 

“Onlar, başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her

şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler”             (Bakara; 2/156).

 

Hz. Muhammedin Ölümü

 

“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de

peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse

gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye

dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri

mükâfatlandıracaktır” (Al-i İmran; 3/144).

 

Görüldüğü gibi bu vefat olayı insanlara çok ağır gelmiştir.

Ancak bu ayetin işareti üzerine herkes Allah’ın takdirine rıza

göstererek sabır ve tahammül etmiştir. Böylece acıklı da olsa

herkes onun ölümünü kabullenmiştir.

 

 

 

Cenaze olan yerde ve mahalde ölüye ait olmak üzere kur

an ı kerim okumak sonradan oluşan bir uygulamadır ki ölüye

hiçbir faydası da yoktur. Ancak tabii ki toplumumuzda bir cenaze

sektörü oluşmuştur. Bu tür uygulamalardan bu sektör bir

takım menfaatler elde ederler. Bu tür uygulamaları da İslami ya

da İslami değildir gibi kategorize etmektense gücü yetenlerin din

adına değilde, sosyal yardım olarak bu sektöre katkı sağlamaları

normaldir.

 

Teçhiz, Tekfin ve Defin İşlemleri

 

Ana rahmindeyken verilen enerjinin sonlanması haline

ölüm denir. Cenaze için yapılması gereken hazırlıklara “teçhiz”,

kefenlenmesine “tekfin”, kabre konulmasına da “defin” denir.

Buna göre, ölen bir Müslüman’ı yıkamak, kefenlemek cenaze

namazını kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek müminler için

farzdır. Bu nedenle ölüm olayı tahakkuk edince, söz konusu işlemleri;

en yakınları veya komşu, dost ve arkadaşları tarafından

süratle tamamlanmalıdır.

 

Çünkü cenazenin ihtiyaçtan fazla ailesinin gözü önünde

hapsedilip bekletilmesi doğru değildir. Nitekim Hz. Peygamber

dönemindeki uygulama da bu istikamette olmuştur. O halde

geçerli bir mazeret yoksa cenaze bir an önce istirahatgahına tevdi

edilmelidir. Bu durumda akraba, komşu, arkadaş ve diğer yakınlarının

cenaze namazını kılmak için gayret sarf etmeleri gerekir.

Zira Cenazenin taşınmasına yardımcı olmak ve kabristana kadar

eşlik etmek de güzel hasletlerdendir. Eğer mümkünse cenazeyi

aile efradı yıkamalı tekfin ve tefin işlemlerini kendileri yapmalıdır.

 

Kadınlarımızın da tefin işlemlerinde özellikle bayanların tefin

işlerinde yer alması zaruridir.

 

Ölene Ağlamak ve Ağıt Yakmak

 

Ölünün başında, cenazenin defninde ve kabir ziyareti esnasında

bağırıp çağırmadan, yaka paça yırtamadan sessizce ağlamak

veya hüzünlenmek doğal bir olaydır. Çünkü bu tür bir ağlama

insanlardaki acıma ve merhamet duygusunun dışa yansımasıdır.

Buna rağmen Yüce Allah sabır ve teslimiyet içinde olanları, acı

ve musibetlere tahammül edenleri de övmüştür. Nitekim Hz.

Peygamber oğlu İbrahim vefat edince hüzün ve teessüründen

dolayı gözyaşlarını tutamamıştır.

 

Görüldüğü gibi sesini aşırı yükselterek ağlamak, çirkin söz

söylemek, bağırıp çağırmak, ağıt yakmak, üstünü başını dövmek

ve yolmak doğru değildir.

 

 

 Cenazeyi Alkışlamak

 

Vefat edenin cenaze işlemleri yerine getirilirken riayet edilecek

önemli bir husus da; ahiret âlemini düşünmek, ölümü hatırlamak,

ondan yeterince ders ve ibret almaktır. Nitekim Kur’ân’ı kerim

de de açıklandığı gibi insan nerede olursa olsun mutlaka bir gün

ölümle yüz yüze gelecektir:

 

“Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler

içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır…” ( Nisa; 4/78)

  

Cenaze törenlerinde acı, ızdırap, gözyaşı, hasret, ayrılık ve

üzüntü dolu bir yas ve matem atmosferi oluşmaktadır. Buraya

katılan herkes; tam bir sükûnet, teslimiyet ve tefekkür halini

yaşamaktadır. Hal böyle iken; bazı cenazelerin; camiye ve kabristana

nakli esnasında alkışlamak kültürümüzde bilinmemektedir.

 

Cenazenin alkışla defnedildiği bir döneme rastlanmamıştır. Alkış,

daha çok hayatta olanlara takdir hislerini dile getirmek için ya

pılır. Geçmişte ve günümüzde yapılan birçok toplantı, tören ve

protokol hizmetlerinde yapılan alkışlar da bu amaca yöneliktir. Bu

noktayı şöyle açıklayabiliriz. Birçok insan bir hatibin konuşması

sırasında veya sonrasında onu takdir etmek için alkışla beraber

ıslıkta etmektedir. Hâlbuki ıslık protesto demektir. Ancak toplumumuz

bu tür uygulamalardan habersiz olduğu için takdir ediyorum diye ıslık çalmaktadır.

Mekkelilerin Örneğinde Olduğu Gibi

 

“Onların, Kâbenin yanında duaları, ıslık çalıp el çırpmaktan

ibarettir” (Enfal; 8/35)

 

Bu ayetle ilgili tefsir kaynaklarına bakıldığında müşriklerden

bazı erkek ve kadınların Kâbe’yi çıplak olarak tavaf ettikleri

anlaşılmaktadır. Ayrıca bunlar; tavaf sırasında el parmaklarını

birbirine kenetleyip ağızlarına götürerek ıslık çalıyor, bir taraftan

da ellerini çırparak alkış tutuyorlardı. Bu da iddialarına göre

onların duasıydı. Islık ve el çırpma olayı dua, ibadet ve hatıra

adına yapılmış olsa bile tasvip görmemiştir. Hangi amaçla yapılırsa

yapılsın cenaze törenlerinde alkış tutmak ve slogan atmak

cenazenin defin adabıyla uygun düşmemektedir. Kaldı ki alkış

cenazeye olan saygıyı yok etmektedir. Alkış ve ıslık hiçbir ilmi

temeli olmayan davranışlardır.

 

Cenaze Merasimlerindeki Hurafeler

 

Ölenlerin Arkasından Kur an ı kerim Okumak

Ölülerin “olmayan” ruhları için Kur’ân ı kerim okunup

hâsıl olan sevap onların olmayan ruhlarına bağışlanmaktadır.

Ayrıca; ölenin yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gecesi gibi belli

gün ve gecelerinde okunan hatim ve mevlit merasimleri hurafe

adetlerdendir.

 

 

 

-Kabrin yanında namaz kılmak, üzerine kubbe yapmak,

mescit inşa etmek, mum yakmak ve bez bağlamak da geçmiş

bazı din, örf, adet ve kültürlerin kalıntısı olan hurafelerdir.

  

Kabir Ziyareti

 

Kabir ziyareti; tarihin her döneminde insanın ilgi, merak

ve heyecanına neden olmuştur. Kabirlere mezar denmesinin

bir sebebi de budur. Çünkü mezar ziyaret edilen yer anlamına

gelmektedir. Bu yüzden günümüzde; “mezarı ziyaret” ifadesi,

“kabri ziyaret” ifadesinden daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

Başlangıçta iyi niyetle yapılan kabir ziyaretleri zamanla ifrat

çizgisini aşarak hurafe ve batıl inançlara neden olmuştur. Bu

sebeple bazı dönemlerde ve bölgelerde mezarlıklar bir umut

kapısı haline gelmiştir. Başları darda kalan, hastalıklarına deva

arayan bazı kimseler mezarlıklara koşmuştur.

 

İslam’ın doğuşu sırasında Arabistan daki müşrikler ölülerden

medet bekliyorlardı.

 

İnsanlara “tek Allah İnancı”nı getiren İslamiyet; şirk, küfür,

batıl inanç ve benzeri davranışların canlanmasına yol açabilecek

hareketleri yasaklamıştır. Kabir ziyareti de bunlardan biridir.

Nitekim Hz Peygamber İslam’ın imanı prensipleri; Müslümanlar

tarafından iyice anlaşılıp gönüllere yerleşinceye kadar kabir ziyareti

konusunda dikkatli ve temkinli davranılmasını istemişlerdir.

Ancak iman prensipleri kalplere yerleşip, yanlış inançlara sapma

ve kabirlere tapınma endişesi ortadan kalkınca; kabir ziyaretine

izin verilmiştir.

 

Hz. Peygamberimiz, kabir ziyaretinin amacını bildirmektedir.

 

Bu da ölümü ve ahiret hayatını hatırlamaktır.

 

“Kabir ziyaretine mutlak anlamda izin verilmiştir. Ziyaretçinin

kadın veya erkek olması, ziyaret edilen kabrin Müslim veya

gayri Müslim’e ait bulunmasının arasında bir fark yoktur. Zira

kabir ziyaretindeki izin umumidir. Nitekim kabir ziyaretinde ki

yasak ta vaktiyle umumiydi. Böylece erkekler için de kadınlar

için de caiz oldu

 

Kabir ziyareti yapanlar ölüleri şöyle selamlamaları ve dua

etmeleri tavsiye edilmiştir:

“Ey müminler topluluğu! Allah’ın selamı üzerinize olsun.

Biz de yakında size katılacağız.”

 

Ölenin Vasiyeti

İnsan hayatta olduğu müddetçe malını dilediği gibi tasarruf

etme hakkına sahiptir. Sağlığında arzu etmesine rağmen yerine

getiremediği bazı işlerini, vasiyet ederek yerine getirilmesini

isteyebilir. Bu arzu ve istek bazen hastalık halinde akla gelir,

bazen de hastalığının uzaması nedeniyle mala muhtaç olma

ihtimalini düşünerek ölümünden sonra da yerine getirilmesini

isteyebilir. Kişi ölümden sonra geçerli olmak üzere iyilik ve hayır

amacıyla vasiyet yapabilir. Nitekim Kur’ân ı kerimde; ölüm anı

yaklaştığında eğer kişi geriye bir mal-mülk bırakmak istiyorsa

meşru bir tarzda vasiyette bulunmasını önermiştir.

 

Vasiyetin edilen malın, kişinin ölümünden sonra tartışmaya

ve kavgaya sebep olmaması gerekir. Vasiyetin yazılı ve resmi

olması gerekir.

 

 

Öleni Hayırla Anmak 

İslam insana; hayatta olduğu gibi, vefatından sonra da büyük

değer vermiştir. Bu nedenle ölen kimsenin kötülüklerini,

ayıplarını, suçlarını araştırmak ve hakkında dedikodu yapmak,

sağlığındaki davranışlarına bakarak kınamak ve hakkında kötü

sözler doğru değildir.

 

 

Öldükten Sonra Dua Etmek

“Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının

affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini

yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı sıla-i

rahmi ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak”

buyurmuştur. Ancak ölenin amel defteri kapandığından ölen

şahsa bir iyilik veya bir kötülük gitmez. Bu konuda da hurafe

inançlar mevcuttur.

 

Ölen insanın yakın ve uzak çevresine borçları varsa varisleri

tarafından ödenmelidir. H.z Peygamberimiz cenaze namazlarını

kıldırmadan önce varislerine ölenin borcunun olup olmadığını

sorardı. Şayet borcu olan varsa yakınlarına ödemelerini emreder,

ondan sonra namazlarını kıldırırdı.

 

Taziyede Bulunmak

Hem ölen insana hem de geride kalan yakınlarına karşı

yerine getirilmesi gereken bir görev de taziyedir. Taziye ölünün

yakınlarına, “Allah rahmet etsin! Başınız sağ olsun! Allah geride

kalanlara ömür versin” gibi sözlerle sabır dilemek, rahatlatıcı ve

teselli edici sözler söyleyerek, acı ve üzüntülerini paylaşmaktır.

 

Taziye vesilesiyle ölen kişinin affı için dua edilir. Taziye

süresi genel olarak aynı yerde yaşayanlar için üç gündür. Ancak

yöresel olarak değişkenlik gösterebilir. Kısa tutulmasının sebebi

ölenin yakınlarının fazla hüzün yaşamamsı içindir.

 

Müslümanların sağlıklarında birbirlerine karşı görevleri

bulunduğu gibi ölüm sonrasında da görevleri vardır. Ölenin

Müslümanın teçhiz ve tekfin işlerini yapmak, cenaze namazını

kılmak, arkasından hayır dua etmek, geride kalanlara baş sağlığı

dilemek, bu görevlerin başında gelir.

 

Ölen insanlar hayır ile yâd edilmeli, ölümden ibret alınmalı,

ölümü hatırlamak için kabirler ziyaret edilmelidir. Ölenin arkasından

bağırıp çağırarak, yaka paça yırtarak ağlamak, cenazede alkış tutmak, tefinden sonra talkın yapmak, kur an ı kerim okumak, hadimler indirmek, amel defteri kapanmaz düşüncesi ile hasenatta bulunmak İslam’a uymayan davranışlardır.

 

Kabir Adabı ve Kabir Azabı

İslam inancına göre insan topraktan yaratıldığı için, yani Hz.

Âdem topraktan diğer üremeler ise belirli bir sistem çerçevesinde

meydana gelen insan topraktaki mineralleri ve elementleri bünyesinde

taşıdığı için öldüğü zaman yeniden Toprak olması için yerin bir metre kadar altına gömülerek çevreyi rahatsız etmesi engellenmiş olur. Ölümü hatırlamak ve ölen kişiye saygınlıktan dolayı kabristanlıklar ziyaret edilir.

 

Kabristan ziyaretlerinde ölen kişiye öldüğü anda yapılan

ağıtlardan başak bir ağıt yapmak yanlıştır. Üzüntüleri belirten

sözler kullanılarak kişinin kendi ölümünü düşünür ve geri

dönülür.

Bunların dışında kabristanlıklarda yapılan dua ve törenler islam dininde yoktur.

 “Sabah akşam kendilerine cehennem ateşi hatırlatılıp duruldu.Kıyamet koptuğunda da fravun ve adamlarını atın o şiddetli azaba denilecek.” (mümin 46)

 

Kabir azabı konusu da vahyin dışında gelişen ve hurafeleşen

kültürün en önemli konularındandır. İnsanın yaradılışını bilmeyen

islam âlemi, vahiyden uzak olan yaşantısının tabii olarak kabul

edebileceği hurafelerden kabir azabını da ballandırarak ve bir

korku dini ortaya koyarak sunmuşlardır. Hâlbuki insanlık topraktan

gelmiş ve öldüğünde de toprak olacaktır. Kabir ise bu toprak

olacak olan insan için sadece ve sadece canlılara verilen değerden

dolayı ölülere gösterilen son saygıyı ifade eder. Bu konuda ayet

bulamayanlar yukarı da ki ayeti hadisler doğrultusunda tercüme

ederek delil saymışlardır. Bir mizah olarak değerlendirdiğim

bu konu o kadar ciddiye alınmış ki insanlar cehennem yerine

kabirlerden korkma cihetine gitmişlerdir.

 

Melekler insanlardan farklı varlıklar olması bir yana meleklere

kötü melek iyi melek diye yakıştırma yapmakta ayrı bir

sorundur. “münkereyn” iki adet kötü melek demektir. Münker

ve nekir meleklerin adlarını da böyle koymuşlardır. Bunlar tamamen

uydurma olduğu gibi kabir azabı ve kabir sorgusu da

aynı ölçüde uydurma ve hurafedir. Allah cc ın hesaba çekeceği

yer mahşerdir. Yani kıyametten sonra yeryüzünde yeni bir sistem

oluşturacak olan Allah cc o sistem içerisinde insanları yeniden

dirilterek hesaba çekecek ve yine ceza ve mükâfat yerleri de o

zaman Cehennem ve cennet olarak oluşturulacaktır.

 

 

Kur an ı kerimi namazlar da cenazelerde ve bazı özel gün

ve gecelerden sadece Arapça olarak okuyanlar ise bu kitaptan

hiç bir şey anlamayanlar olarak mahşerde üzüntüye uğrayacaklardan

olacaklardır.

 

Sırası gelmişken tarihten bir hadise anlatmak istiyorum;

Yavuz Selim mısırın fethinden sonra Kahire yi gezerken,

kahire valisine şu mıntıkaya bir cami ve külliye için İstanbul’dan

size projeler göndereceğim der. Yavuz Selim İstanbul’a döner ve

projelerini gönderir, bir yıl veya daha sonra Kahire ziyaretinde

padişah Yavuz Selim, bakar ki cami ve külliye yapılması düşünülen

alana bir kazma bile vurulmamış. Bunun üzerine valiye

dönerek ben size burasının projelerini göndermedim mi diye

sorar, vali ise şu manidar cevabı verir. Evet, padişahım sizin

gönderdiklerinizi biz her gün üç kez öpüp alnımıza vuruyoruz,

lakin biz Osmanlıca bilmediğimiz için içerisinde ne olduğunu

anlayamadık der.

 

Bugün islam alemi bu olaydan farklı değildir. Kur an ı kerimi

mukaddes kitap olarak kabul etmiş ve gereken saygıyı göstermiş

ancak içeriğinde neler yazdığını öğrenmek-okumak istememiştir.

Bir cehalettir sürüp gitmektedir.

 

(Kur’an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve küfre sapanların

üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin 70)

 

Yine bir insan ölmeye başlamasıyla hemen kur an ı kerime

sarılıp okunmaya başlanılmaktadır. Hatta bu iş birçok yerde sektör

haline getirilmiştir. Ölüye nasihatler edilip durulmaktadır. Ölülere

kötülük yapmayın, adam öldürmeyin, bozgunculuk yapmayın,

komşularınızla iyi geçinin namaz kılın, zekât verin, Allah yolunda

infak edin gibi birçok nasihatler yapılmaktadır. Özellikle okunan

Yasin suresinin yetmişinci ayeti yukarıda anlatılmıştır.

 

Kabirdeki manzara ise daha da vahimdir. Kabirdeki yeni ölüye kopya vermek gibi (talkın) uygulaması yapılmaktadır. Yine ölü kabirdeki sorgu öncesi canlanacak ve kalkmaya çalışacak, bu canlanmadan sonra ölecek ve münker ve nekir adında uydurulan iki melek sorguya gelecektir. İşte tam bu sırada da hoca efendi kopya vermeye başlamaktadır. Bazı yerlerde bu kopya bir kâğıda yazılarak ölen kişinin yüzünün önüne konmaktadır.

 

Bu anlattıklarımın hiç birinin uzaktan ve yakından Allah cc ın dini ile ilgisi yoktur. Vahiyden uzak hurafeleri din olarak algılamış toplulukların işleridir bunlar.

 

İnsanların bir kısmının kabri olmamaktadır.

 

Ya denizde boğularak ya da bir şekilde kabre konmayan kişilere ise kabir sorgusu nasıl olacak diyerek dalga geçmezler mi Müslümanlarla. Öyle ya adamları yakıp küllerini de nehire atıyorlar. Hulasa bütün bunlar Allah cc indinde kabul görmeyecekfiillerdir.

 

Eğer bu insanlar vicdanlarına danışarak bu işleri düşünseler vicdanları bu yapılanların doğru olmadığını onlara anlatacaktır

                                                                                                        

AKYAMAÇ KÖYÜ
 
İLETİŞİM ADRESLERİ
 
1- m_emlik@hotmail.com

2-muratemlik1962@gmail.com

KUR'AN-DAN ÖNEMLİ BİLGİLER
 
Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.
MERYEM SURESİ-22
Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi.
MERYEM SURESİ-23
Bunun üzerine, hurma ağacının alt yanından (bir ses) ona şöyle seslendi: "Üzülme! Rabbin senin alt yanında ufak bir dere akıttı;
MERYEM SURESİ-24
Şimdi hurmanın gövdesini kendine doğru silkele, taze hurma dökülsün.
MERYEM SURESİ-25
Sonra da ye, iç: gözün aydın olsun! Ve eğer insanlardan birini görürsen ona de ki: "Ben O sınırsız rahmet Sahibi için, (bir süre) konuşmaktan kaçınmaya ahdettim; bu yüzden bugün insanlardan kimseyle konuşmayacağım".
MERYEM SURESİ-26
Ve bir süre sonra, çocuğuyla beraber, kavmine döndü. "Ey Meryem!" dediler, "Sen, gerçekten, tuhaf bir iş yaptın!
MERYEM SURESİ-27

HZ.İSA'NIN DOĞUM GÜNÜNÜ ARALIK VEYA OCAK AYINDA ARAYANLARA KUR'AN HAYKIRMAKTADIR :
"EY İNSANLAR ! İSA FİLİSTİNDE DÜNYA YA GELDİĞİNE GÖRE, O MEMLEKETTE HURMALAR TEMMUZ SONU İLE AGUSTOS AYI İÇİNDE OLGUNLAŞMAKTADIR. HZ.MERYEM DOĞUM İÇİN TAZE HURMA YEDİĞİNE GÖRE İSA'NIN DOĞUMU MUTLAKA BU AYLARDADIR. AYRICA DOĞUMDAN ÖNCE TAZE HURMANIN DOĞUMU KOLAYLAŞTIRICI ETKİSİNİN DE OLDUĞU BU AYETLERDEN ÇIKMAKTADIR.BURADAN DA TIP DOKTORLARINA BİR ARAŞTIRMA ÖDEVİ ÇIKMIŞ OLSUN
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol